3 Temmuz 2008 Perşembe

HACI BEKTAŞ VELİ’NİN YAŞAM FELSEFESİ,

HACI BEKTAŞ VELİ’NİN YAŞAM FELSEFESİ,
İNANÇ VE ÖĞRETİSİ·

Bu çalışmada, Hacı Bektaş Veli’nin yaşam felsefesi, inanç ve öğretisi ele alınmaktadır. Hacı Bektaş Veli öğretisinin onun yaşadığı çağdaki rolü ve günümüzdeki etkileri anlatılmaktadır. Hacı Bektaş Veli’nin sosyal, siyasal, ekonomik, etnik ve dinsel alanlardaki görüşleri belirtilmektedir. Ayrıca yazıya Hacı BektaşVeli’den alınan söz ve şiirler de eklenmiştir.
ASTRACT
In this study, the life philosophy, belief and teaching of Hacı Bektaş Veli is taken up. The role of Hacı Bektaş Veli teaching in the area he lived, and its effects today are explained. The views of Hacı Bektaş Veli on social, political, economic, ethnic and religous areas are stated. Sayings and poems of Hacı Bektaş Veli are also added.
Anahtar Kelimeler: Hacı Bektaş Veli, Bektaşilik, Alevilik.
Key Words: Hacı Bektaş Veli, Bektashim, Alevism.

Hararet nârdadır, sacda değildir
Keramet baştadır, tacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.
Hacı Bektaş Veli
“Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur” diyen Hacı Bektaş Veli, öğretisinin temel ilkelerini içeren bu anlamlı dizeleriyle sadece o dönemin değil, günümüzün insanına da önemli mesajlar veriyordu.
Hacı Bektaş Veli’nin, 13. yüzyılda Anadolu’da uyardığı bu çerağ (bilim ışığı), savunduğu düşünceler ve başlattığı yenilikçi hareketler (reformlar), sadece Avrupa’daki Hümanizm ve Rönesans hareketleri-ni değil, aynı zamanda 17. ve 18. yüzyılda gelişen sivilleşme harketle-rini de andırıyordu.
“Sen seni bilirsen yüzün Hüdâ’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden cüdâdır!...” diyen Hacı Bektaş Veli, her şeyi insanda arayan, Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü Hakk’ta bulan bir hakikat insanı (Mürşid-i Kâmil); bilimi ve sanatı kendisine rehber kılan bir düşünürdü. Hacı Bektaş Veli’ye duyulan ilgi, gösterilen sevgi, işte onun, Alevi-Bektaşi öğretisinin temelini oluşturan insan-Tanrı-doğa sevgisi ve varlık birliği ilkesine dayanan hümanist yaşam felsefesi ve gizemci öğretisinden kaynaklansa gerektir.
12.-13. yüzyılın savaş ve kargaşa ortamında, barışın ve mazlumun simgesi olan bir güvercin donuyla Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli, savaş yerine barışı, düşmanlık yerine dostluğu, kin yerine sevgiyi ve hoşgörüyü temel ilke edinen bir hümanist ve bu ekolle farklı dillerden, farklı kökenlerden ve kültürlerden gelen insanları bir çatı altında toplayan; ceylanla arslanı (zayıf ve güçlüyü) dost olarak kucaklayan bir halk önderiydi.
“Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız!” diyen Hacı Bektaş Veli, bu evrensel düşüncelerden ve Anadolu’nun yaşam gerçeğinden (sosyal, siyasal, ekonomik, etnik ve dinsel yapısından) yola çıkarak, Alevi inan-cına mensup diğer Anadolu ve Horasan erenleriyle, heterodoks Batınî çevrelerle; Gaziyan-i Rum (Anadolu Gazileri), Ahiyan-ı Rum (Anado-lu Ahileri), Abdalan-ı Rum (Anadolu Abdalları) ve Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) gibi teşkilâtlarla birlikte Anadolu’da yeni bir ekol geliştirdi. Uygarlıklar hazinesi Anadolu’nun o zengin kültür mozaiğini bozmadan, parçalamadan farklı öğeleriyle, sevgi ve hoşgörü temelinde biraraya getirdiği ve tasavvufla birleştirdiği bu yeni oluşum, Anadolu Aleviliği’ydi.
Alevi öğretisinin çağa açık olması ve bu öğretiye mensup insanların büyük çoğunlukla sekularist (çağdaş), demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinde yana olmaları, işte, ta 13. yüzyılda Anadolu’da batıdaki reformlar düzeyinden başlatılan ve zamanla geliştirilen bu yenilikçi hareketler sayesindedir.

“Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır; düşünce karan-lığına ışık tutanlara ne mutlu; kadınları okutunuz; dinine diz-lerinle değil, kalbinle bağlan; okunacak en büyük kitap insandı.” diyen Hacı Bektaş Veli, inancı hurafalerden arındıran, onu akla, man-tığa ve sevgi temeline dayandıran, kadın ve erkek eşitliğini savunan ve o dönemde Hatun Ana önderliğinden kurulan Anadolu Bacı-ları[1] teşkilâtına büyük destek veren bir reformcu; halk kültürüne ve eğitimine önem veren; üretimde ve üleşimde sosyal adalet ilkesini be-nimseyen; “insanın alnı açık ve cesur dolaşması için her şeyden önce adaletli olması gerektiğini” savunan bir düşünürdü.


12.-13. yüzyılda Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre’yle Anadolu’ da gelişen, yaygınlaşan, doğu ve batı kültürleri arasında iyi bir anlaşma zeminini oluşturan Alevi hümanizması, sadece insan sevgisine değil aynı zamanda Tanrı ve doğa sevgisine de dayanıyordu.

Hacı Bektaş Veli, sadece insana değil, ondan ayrı görmediği ve onun bir parçası saydığı doğadaki diğer varlıklara ve tabiat unsur-larına da aynı önemi veriyordu. Alevi inanç ve öğretisinde Âlem-i Anasır denilen maddî âlemin dört temel unsuru (çar anasır) olan toprak, su, ateş ve yele (havaya) kutsiyet derecesinde önem verilir.
İnsanın cemâlini (yüzünü) Hakk’ın cemâli, gönlünü Hakk’ın evi bilen Hacı Bektaş Veli, sadece insanların değil, hayvanların bile in-cinmesine ve onlara işkence yapılmasına karşıydı. İşte, Hacı Bektaş Velâyetnâme’sinden buna bir örnek:
“Bir gün, Hacı Bektaş Veli’nin dervişi olan Kal’acuk kadısı, yanına al-dığı birçok muhiple birlikte Hz. Hünkâr’ı ziyaret etmeye giderler.
...Yolda, otlu, sazlı bir alana geldiler. gördüler ki orada bir bölük kara canavarı (domuz) yatmada. İçlerinden biri, üstlerine vardı, domuzlar kaç-tılar, o adam, bir yavru yakaladı. Birinde bir çan varmış, domuzun boynu-na takıp salıvermek istedi. Kadı, ‘gelin etmeyin, erenleri ziyarete gidiyo-ruz; bu, doğru bir iş değil. Hayvanlar, bunun sesini duyunca korkudan, kaçmadan kendilerini helâk ederler’ dediyse de dinletemedi.
Yavrunun boynuna çanı taktılar. O, öbürlerine yetişeyim diye koştukça, çan sesinden ürken canavarlar kaçmaya koyuldular; adamlar da bunu gö-rüp gülüştüler, yollarına revan oldular; vara vara Kırşehir’e geldiler.
O sıralarda Hünkâr, Kırşehiri’ne gitmişti. Ahi Evren’le Gölpınarı’nda sohbet ediyordu. Bunlar da Hünkâr’ın orada olduğunu duyup geldiler, Hünkâr’ın elini, ayağını öptüler. Hünkâr, bunlara bakıp dedi ki: ‘O hay-vancıklar, size ne yaptı da o yavruyu tutup boynuna çan takarak bırakır-sınız; çanın sesini işiten hayvancıkların kimisi kaça kaça helâk oldu, ki-misi de ölüm haline geldi. Hakk’a giden hak uğrum hakkı için hiç bir yerde alnımız terlemedi, ancak o yavrucuğun ardından yetişip boynundan o çanı alıncıya dek alnımız terledi; işte o yavruya taktığınız çan.
Hünkâr, çanı gösterince hepsi de şaşırdı, elini ayağını öperek özür diledi-ler.Erenler suçlarını bağışladı. Kadılıktan dönüp derviş olana da ‘senden’ dedi ‘dervişlik kokusu gelmede. Derviş olanın, hiçbir yaratılmışa ezi-yet etmemesi gerekir.”[2] (Buna benzer bir menkıbe de Kayagusuz Abdal’ ın, Abdal Musa ile buluşması ve ondan nasip almasıyla ilgili anlatılır).[3]

Hacı Bektaş Veli’nin, Hoca Ahmed Yesevi Dergâhı’nda eğitim ve öğrenimini tamamladıktan sonra, Lokman Perende’den nasib ve emanetlerini alıp, o dönemin savaş ve kargaşa ortamında, günümüzde de barışın simgesi olan güvercin donuyla Rum ülkesine (Anadolu’ya) gelişi oldukça anlamlıdır. (Velâyetnamede her ne kadar Hacı Bektaş Veli’nin Hoca Ahmed Yesevi’den emanetlerini aldığı ve Hacı Bektaş Veli, onun çağdaşıymış gibi gösterilmekte ise de, aslında ikisinin yaşamı arasında aşağı yukarı bir asırlık fark vardır. Bu ilişki, sadece manevi anlamda kurulan bir ilişkidir. Bu anlamda Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş Veli’nin manevi mürşididir). (Konuyla ilgili geniş bilgi için Hacı Bektaş Veli Velâyetnamesine bkz.)


Hacı Bektaş Veli, barışın ve mazlumun simgesi güvercin donuyla Anadolu’ya ayak basarken, yırtıcı kuş doğan şekline girip, onu av-lamak isteyen Hacı Doğrul’a şöyle seslenir:

“Ey Doğrul! Er, erin üstüne böyle gelmez! Siz bize zalim kılığında geldiniz, biz size mazlum kılığında. Eğer güvercinden daha mazlum bir mahluk bulsaydık, onun şeklinde gelirdik! ”(...)[4]

Evet, güvercin donunda, mazlum kılığında Anadolu’ya gelen ve mazlumun, yoksul Anadolu halkının safında yerini alan ve bir süre Amasya’da Baba İlyas ve Baba İshak’ın yanında hizmet veren Hacı Bektaş Veli, daha sonra Sulucakarahöyük’e, bugünkü Hacıbektaş ilçe-sine yerleşti. Anadolu insanlarının yaşam biçimleri, inançları ve kültürel değerleriyle yoğrulan, onların sentezinden oluşan Anadolu Alevi-Bektaşi inancını ve yaşam felsefesini burada yaydı.

Hacı Bektaş dergâhı, Alevi-Bektaşi inancının bir merkezi olduğu gibi, sosyoekonomik ve politik dayanışmanın da bir merkeziydi. Bir kültür merkezi olan bu dergâhta halkı irşad edecek, aydınlatacak ve halkın sorunlarıyla ilgilenecek dervişler, mürşitler, dedeler, dede-babalar yetiştirildiği gibi, Ahi kurumlarıyla (meslek loncalarıyla) bir-likte çeşitli meslek dallarında eğitim de veriliyordu. Hacı Bektaş Veli ile birlikte aynı düşünce ve inanç doğrultusunda hizmet veren ünlü düşünürlerden (mutasavvıflardan) bazıları ise şunlardır: Kırşehir’de Ahi Evren Veli ve Muhlis Paşa’nın oğlu Âşık Paşay-ı Veli, Amasya’da Baba İlyas ve Baba İshak; Eskişehir’de Yunus Emre, Aksaray/Ortaköy/Taptuk köyünde Taptuk Emre; Bilecik’te Şeyh Edebali (Osman Gazi’nin mürşidi ve kayınpederi); Rumeli’de Sarı Saltuk; İstanbul’da Karaca Ahmed Sultan; Tokat’ta Barak Baba, Antalya/Elmalı’da Abdal Musa Sultan; Akşehir’de Seyyid Mahmud Hayrani, ayrıca (Hacı Bektaş’ın) halifelerinden Cemâl Seyyid, Saru İsmail, Kolu Açık Hacım Sultan, Pir Ebi Sultan, Güvenç Abdal gibi erenler ve Hatun Ana, Kutlu Melek (Kadıncık Ana), Fatma Bacı, Muhterem Hatun, Rabiâ Bacı, Zeynepcik Ana, Baş Açık Ana, Celâl Hatun gibi kadın önderler. (...)
Velâyetnâme’de, Emir Cem Sultan adında, Sulucakarahöyük’ün güney tarafından büyük bir tekke kuran bir erden sözedilir. Bu Er, bir gün Hacı Bektaş Veli’yi ziyarete gider; niyazlar yapılır, kurbanlar tığlanıp yenilir. Emir Cem Sultan, tekkesine döndükten sonra, derviş-leri, Hacı Bektaş Veli’nin nasıl bir Er olduğunu sorarlar. Emir Cem Sultan, şu yanıtı verir: “Hünkâr, öyle bir denizdir ki, değme nesne onu bulandırmaz. ”
Evet, değme nesnenin bulandıramadığı, engin düşüncesiyle bir deryayı andıran Hacı Bektaş Veli’yi bütün yönleriyle, eksiksiz ve noksansız anlatmak, yazıya dökmek kolay olmasa gerektir. Bizim burada sunmaya çalıştığımız, bu engin deryadan sadece bir damladır.
(O) bir yoldaştır ki
Yitirmeye kimse onu:
“Karanlıktır bilim üzre gidilmeyen yolun sonu. ”
Ne olursa olsun
Yeri: “Yüreğinin ağırlığıncadır kişinin değeri. ”
Durup bekleme yüzünün güzelleşmesini
Davran biraz, silkin:
“İyi mi olsun karşındaki, Sen iyi ol ilkin. ”
“Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu”.
“Yalnız bilgelerdir, hem arı olan, hem arıtıcı olan. ”
“Düşünceyi, eylemi, sevgiyi siz, Tanrı’nın tadı biliniz. ”
Güneştir tokmağı
Gökyüzü bir davul,
Gümler gece gündüz:
“Ara bul. ”
Bir söz ki söyler işte
Dağlar, taşlar bağra bağra:
“Ne ararsan, kendinde ara.
(Fazıl Hüsnü Dağlarca; Hacı Bektaş Veli’den İlkeler)
Konuyu, insanlık âşığı bu ünlü düşünürün (Hacı Bektaş Veli’nin), bugün de bize önemli mesajlar ileten şu anlamlı sözleriyle (özdeyiş ve şiirleriyle) bağlayalım:
· Ellerin kâbesi var, benim Kâbem insandır.
· Okunacak en büyük kitap insandır.
· Doğruluk dost kapısıdır. Doğruluk karargâhımızdır.
· Dosttan gayrı dost aramak, fesâd-ı muhabbet ve butlan-ı (hükümsüz, boş) mârifettir.
· Komşu hakkı, Allah hakkıdır.Komşu hakkına dokunulmaz; emanete hıyanet edilmez.
· Göze nur gönülden gelir.
· İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir; kemâli, işlerinin doğru-luğundadır. Yani insanın ziyneti (süsü) ve güzelliği, sözlerinin iyi-liğindedir; kemâli de işinin dürüstlüğündedir.
· Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.
· Dini, dili, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir.
· İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
· Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
· Madde karanlığı, akıl nuru ile; cehalet karanlığı, ilim nuru ile; nefis karanlığı, marifet nuru ile; gönül karanlığı aşk nuru ile aydınlanır.
· Akıl aya, ilim yıldıza, marifet güneşe benzer.
· Kadınları okutunuz.
· İncinsen de incitme.
· Düşmanınızın da insan olduğunu unutmayınız.
· Kuvvetini zavallıya değil, zalime kullan.
· Ara bul!
· Her ne arar isen kendinden ara.
· Düşünceyi, eylemi, sevgiyi siz, Tanrı’nın tadı biliniz.
· Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
· Yüreğinin ağırlığıncadır kişinin değeri.
· İyi mi olsun karşındaki, sen iyi ol ilkin.
· Yalnız bilgelerdir, hem arı olan, hem arıtıcı olan.
· Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.
· Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
· Nebiler, veliler insanlığa Allah’ın hediyesidir.
· Eline, diline, beline sahip ol.
· İnsanın olgunluğu, davranışlarının doğruluğundandır.
· Delilsiz sözle gıyapta bulunma. Doğru yola gidene veli, eğri yolda gidene deli derler.
· Asıl kör, nankörlüktür. İyiliğe karşı kötülük, hayvanlıktır.
· İnsanoğlunun en büyük düşmanları yalancılık, nefsine düşkünlük, mal ve mevki hırsı, gıybet, edepsizlik, hıyanet ve Hakk’ı inkardır.
· Namahreme bakma, hatır yıkma, başa kakma, dünya için kaygı çekme
· Dinine dizlerinle değil, kalbinle bağlan.
· Biz, dile ve söze değil, öze ve hale bakarız.
· Ayağa kalkacaksan, bari hizmet için kalk.
· Hamı pişiremezsen, bâri pişmişi ham etme.
· Mürşidlik alıcılık değil, vericiliktir.
· Bizim semahımız ilahi bir aşktır.
· En büyük keramet çalışmaktır.
· Çalışmadan geçinenler bizden değildir.
· Özünle, sözünle, gözünle işinde ol.
· Edep elbisenizi sırtınızdan ölünceye dek çıkartmayınız.
· Bizim meclisimizin tarafı yoktur.
· Bilim, gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır.
· Âlimin sohbeti, cahilin ibadetinden daha faydalıdır.
· Âlimlere fikir lâzımdır, dervişlere zikir. Zira ki fikirsiz âlim, seraptır; zikirsiz derviş yapraksız ağaçtır.
· Fikirsiz âlim, Nuh’suz gemidir; zikirsiz derviş, ruhsuz kalbidir. Fikirsiz âlim, Tur’suz Musa’dır ve zikirsiz derviş, nursuz kandil-dir.
· Fenalardan sakın, temizlerle ülfet (sohbet) et. Çünkü ülfet hem zehirdir, hem panzehirdir.
· Marifet güne (güneşe), akıl ay’a, ilim yıldıza benzer. Ve hem ay, gün doğar, dolanır; ilim okunur.
· Eğer ilerlemek istiyorsan herkesin önüne atılma.
· Merhem ve mum gibi ol, diken olma!
· Hiç kimseden sana fenalık gelmesin istersen, fena özlü, fena düşünceli ve fena huylu olma!
· Biz olduğumuz gibiyiz ve öyle de olacağız; iki âlemde, bugün de, yarın da.
· Ol söz verme, öl sözünden dönme. Her tavlada boşanan, bizim tavlada yer bula; bizim tavladan boşanan, başka tavlada yer bulmaz ola. Gel ha gel, insan ol da öyle gel.
· Dört şey, her şeyin en yazığıdır: 1. Güneşe karşı yanan ışık; 2. Görmeyen göze karşı güzel yüz; 3. Çorak toprağa karşı güzel yağmur; 4. Karnı toka karşı hoş bir yemek, ahmaka karşı hak sözü.
· Beş şey mutluluğun delilidir: 1. Doğru sözlülük; 2. Güzel ameller; 3. Olgunlaşma için gösterilen çaba; 4. Helalından rızık arama; 5. Hâl ehli dervişlerle sohbet.
· İçinde kibir, düşmanlık, cimrilik, kıskançlık, öfke, maskaralık gibi türlü şeytan işi olanlara ne yazık!
· Bunlar dışlarında su ile yıkansalar (abdest alsalar) hiç temiz olurlar mı? Şeytana mahsus bu şeylerden biri bile içinde olan bir kimse, ne kadar ibadet ederse etsin, hepsi boşuna olur.
· Kendini temizlemeyen başkasını temizleyemez. (Kendisi arı olmadan, başkasını arıtamaz).
· İnsanoğluna kâfirden de büyük üç düşman vardır: Birincisi hava vü heves (nefsine düşkünlük), ikincisi dalalet ve kibir (sapkınlık ve kendini beğenmişlik), üçüncüsü yalancılık ve kalleşliktir.
· Adem’de değil mi seb-ül mesani, Adem’de değil mi âyet-ül Kürsi?[5]
· Sen seni bilirsen yüzün Hüda’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden cüdadır.

Sevgi muhabbeti kaynar yanan ocağımızda
Bülbüller şevkle gelir, gül açar bağımızda
Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda
Arslanlar, ceylanlar dosttur kucağımızda
***
Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde
***
Ağyar sohbetinin kökünü kazmak isterim
Gönlümü yalnız dostun lisanına ağız yapmak isterim
Dünya ve âhiret gamını gönülden çıkarmak isterim
***
Dostumuzla beraber yanar kanarız
Her nefeste aşk ile yaradanı anarız
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.
***
İlim, irfan mürşittir karanlıkları koğar
İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar
Gönüllerde parlayan o saadet güneşi
Şark ile garptan değil, gerçek inançtan doğar
Malım, mülküm, servetim hepsi evde kaldı
Oğlum, kızım, akrabam geçtiğim yolda kaldı
Dostlarımdan birisi benden hiç ayrılmadı
Allah için yaptığım iyilikler bende kaldı.
***
Hak’tan emrolundu geldim cihana
Gözüm açtım mail oldum ol burca
Ârif oldum Hak kelâmın söyledim
Elif kaddim dal yazmışam ol burca
Konaktan bezirgân çıka göçünce
Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece
Bir burç vardır cümle burçlardan yüce
Muhammed miraca çıkar ol burca
Alnımıza yazıluptur yazılar
Mürid olan mürşidini arzular
Yer yüzünde yer kalmadı gaziler
Arş yüzünden bir yol gider ol burca
Gökten uçan Cebrail’dir, Huridir
Bir gül vardır Muhammed’in nurudur
Bir kapusu Şah-ı Merdan Ali’dir
Elvan elvan nurlar çıkar ol burca
Hacı Bektaş Veli, arayıp bulmuşam
Erenler deminde bir pay almışam
Bir hakikat deryasına dalmışam
Her gönülden bir yol gider ol burca.
***
Hikmet arar isen özüne bir bak
Arap’ta, Acem’de, Rum’da arama
Hakikat nurunun aslı hakikat
Aynada yansıyan nurda arama
Özünü bilenler özrü silendir
Turaplık rızayı teslim edendir
Gerçek Abdal, Hakk’a hayran olandır
Kibir ile gurur horda arama
Aslolan göze nur gönülden gelir
Sevgi muhabbette asuman erir
Ebedi sevgiyi bu toprak verir
Kudus, Arafat’ta, Tur’da arama
Varlık ummanında göz ol da bak
Vahdet ateşinde benliğini yak
Ayağa kalkarsan hizmet için kalk
Zulmedenden olup zorda arama
***
Hararet nârdadır, sacda değildir
Keramet baştadır, tacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir
Sakin ol kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin izinden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Âşığı kurt yemez, uc’da değildir.

Hacı Bektaş Veli

Hiç yorum yok: